İKİNCİ EL ARABA REHBERİ

Yazar:

01.03.2016
İkinci El Araba Alırken Kaporta Parçalarının Boyanmış veya Değişmiş Olması Önemli midir?

İkinci El Araba Alırken Kaporta Parçalarının Boyanmış veya Değişmiş Olması Önemli midir?

Satın alacağınız ikinci el arabanın kaporta parçalarının boyanmıs veya değişmiş olması önemli midir? Öğrenmek için Otoshops'u ziyaret edin!

İkinci el araba alanların en çok merak ettiği konuların başında arabanın kaporta durumu gelir.” Boyananı var mı, orijinal mi, değişen parçası var mı?” soruları sıklıkla sorulan sorulardır. Bazı müşteriler boyanan parçalara çok fazla takılmadan sadece “Değişeni var mı?” sorusunu tercih eder. Arabada değişen olması durumunda ciddi değer kaybı olacağı düşünülür.

Aracın komple boyalı olması “Acaba ciddi bir kaza mı geçirdi?” şüphesine yol açar. Ön veya arka şasisinde işlem olması önden veya arkadan sağlam bir darbe aldığı düşüncesini ister istemez akla getirir

Hele bir de tavan boyalıysa bu arabanın takla attığı neredeyse kesin bir yargı haline gelir. Hava yastıklarının açmış olması da, önemli bir soru işaretidir. Açılan hava yastıklarının yerine göre kazanın ne kadar büyük olduğu anlaşılmaya çalışılır. 

Acaba bir arabanın tüketiciye sağlayacağı değer gerçekten bu kriterlere göre mi ölçülmelidir? Bir arabanın boyalı olması ne anlama gelir? Değişen parçalar büyük bir kazanın göstergesi midir? Hava yastıkları açılmış olan bir arabayı almamak daha mı iyidir? Orijinal arabanın sürüş kolaylığı ve arabanın sorunsuz olması açısından avantajları var mıdır? Veya bütün bunlar, yıllardır söylenegelen şehir efsaneleri midir? Bir arabanın parçalarının değişmiş olması gerçekte ne anlama gelir?

Öncelikle hasar onarım işlemlerinde bugün uygulanan teknoloji ile bundan 25 sene öncesi arasında büyük farklar olduğunu belirtmemiz gerek. 1991 yılından bu yana, Yetkili Servisler başta olmak üzere, hasarlı arabayı fabrika ayarlarına geri getiren şasi düzeltme, montaj ve ölçüm sistemleri çok yaygın olarak kullanılmaktadır. Öncesinde, metreyle ölçüm yapılan ve ısıl işlemle şasilerin düzeltildiği sistemlerle, mevcut modern sistemleri kıyas etmek bile mümkün değildir. 

Isıl işlem uygulanan bir metalde fiziksel niteliğin bozularak arabanın mukavemetinin düşmesinden dolayı, şasisinde hasar olan bir araba, bu işlem sonrası, fabrikadan çıkan ve hiç kaza geçirmemiş bir arabayla aynı değildir. Bu da arabanın muhtemel bir kazaya uğraması durumunda ciddi bir risk oluşturmaktadır. 

Dolayısıyla kazalı bir arabayla, orijinal bir arabanın piyasa değerlerinin aynı olmaması bundan 25 sene önce son derece rasyonel bir temele dayanıyordu. Piyasada alım satım yapan galerilerin de gerek araba alımında gerekse satarken bu noktaya ağırlık vermeleri bunun doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmıştı. Aynı dönemde ithalat duvarına dayalı otomotiv endüstrimizin, teknolojik olarak yüksek seviyede arabalar sunamadığı da bilinen bir gerçektir. Bu durumda ikinci el bir arabayı alırken kapsamlı mekanik ve elektronik kontrol sistemlerine de gerek duyulmadığından bir aracın değeri kazalı veya orijinal olmasına göre veriliyordu.

Ancak 90’lı yıllarda 2 ayrı gelişme birden ortaya çıktı. Bu gelişmeleri, yukarıda değinmiş olduğumuz hasar onarım teknolojisindeki yenilikler ve hem dünyada hem de Gümrük Birliği sonrası otomotiv teknolojisi ve elektroniğinin gelişmesi ile arabaların mekanik durumlarının çok daha öne çıkması durumu olarak sayabiliriz. 

Şasi düzeltme işleminde arabanın fabrika ayarlarına getirilmesi çok hassas ölçüm cihazları yardımıyla, ısıl işlem gerekmeden yapılmaktadır. Bu işlem yapılırken, mekanik aktarma organlarında, kaza anına kadar meydana gelen kasılmalar ve yıpranmalar önemli ölçüde giderilmektedir. Uygun aparatlarla, usta ellerde ve teknolojik donanımın eksiksiz kullanımı sonucu, bir aracın fabrikadan çıktığı duruma gelmesi, bugün birçok Yetkili Servis ve Sigorta Hasar Servisi tarafından rutin olarak gerçekleştirilebilmektedir. Öyle ki, çok ağır bir kaza geçirmemiş ancak şasisinde bu tarz bir işlem uygulanan bir arabada, özellikle Türkiye’deki yol şartları nedeniyle ciddi masrafa yol açan yürür aksamda, kaza sonrası ortalamanın çok altında masraf çıktığı bilinen bir husustur. Bazı arabalarda kaporta parçalarının yanında, mekanik hasarlar da olduğundan yeni parça takılması ihtiyacı da ortaya çıkar bu da aracın birçok parçasının yenilenmesi anlamına gelmektedir.

Arabada daha hafif bir kaza olması ve bunun sonucunda parça değişimi yapılması durumunda ise, değişen her parçanın boyanmış olmasından hareketle, boyanın ve değişim işçiliğinin kalitesini kontrol etmek gerekir. Değişen parça, orijinal olmak kaydıyla, ilgili parçanın yenilenmesi anlamına gelir. 

Otomotiv endüstrisinin bugün geldiği teknolojik noktada arabaların mekanik aksamlarının kontrolü birçok hassas cihaz tarafından yapılmaktadır. Bu konuda ihtisaslaşmış firmaların getirdiği çok markalı Arıza Tesbit Cihazları yanında, markaya özel ve sürekli güncellenen elektronik cihazlar, arabaların teknik eksikliklerini ortaya koyabiliyor. Motor performansı, elektronik aksamda mevcut arızalar, geçici arızalar, kompresyon değerleri, enjektör püskürtme değerleri, aracın testlerinde çıkan bir arıza sonrasında çok rahatlıkla tespit edilebiliyor. Bir arabayı alırken bütün bu testlerin tümünü yapmak ve tüm riskleri bertaraf etmek mümkün ve gerekli olmasa da, ikinci el bir arabayı teknik ve mekanik kontrolleri yapmadan veya yaptırmadan almak, çok büyük bir risk oluşturuyor. Burada oluşan riskin, hem güvenlik hem de parasal boyutu, kaporta değişim ve boya işleminden çok daha yüksek çıkabilir.

Arabaların boyalı parçaları konusunda ise farklı hususları belirtmek gerekiyor. Değişen parçalardan ve şasiden farklı olarak, araba boyasında görsellik biraz daha ön planda. Boya işleminde portakallanma dediğimiz pürüzler, boya tozu, ton farkı, boya akması gibi birçok hataların olması mümkün. Araba çiziklerden veya küçük kazalardan ötürü boyanmışsa, boyanın kalitesine bakmak yeterli. Eğer boya, ancak uzman bir göz ve boya kalınlık cihazı yardımıyla anlaşılabiliyorsa, kaliteli bir boya işleminden geçtiğini ve boya ömrünün uzamasından dolayı paslanma ve çürümenin geciktiğini söyleyebiliriz.

Piyasadaki duruma baktığımızda ise, yukarıda anlattığımız teknik gerçeklere tamamen ters bir durumla karşılaştığımız görülüyor. Türkiye’deki yol ve trafik şartlarında bir arabanın ufak-tefek de olsa bir kazaya karışmamış olması pek mümkün görünmüyor. Hangi gelir grubundan olursa olsun hasarlı ve kazalı bir arabayla dolaşmak imaj ve prestij kaybı olarak görülüyor. Hele bu araba bir makam aracı ise çok küçük çiziklerden ötürü bile boyanmış olabiliyor. Bu durumda trafikte gördüğümüz asgari 2-3 yaşındaki araba ve daha yaşlı olanlarının %75-80 oranında en az bir adet boyanmış veya değişmiş parçası olduğunu öngörebiliriz.

Dolayısıyla araba alırken yukarıda saydığımız boya kalitesi ile ilgili kusur veya kusurları kontrol etmek veya ettirmek bu noktada yeterli bir yaklaşım olmalıdır. Şunu da ilave edelim, teknolojideki bunca gelişmeye rağmen hem boyalı hem de değişen parçaların tesbiti çok ciddi bir uzmanlık işidir. Tamamen insan unsuruna dayalıdır. Yıllarca bu işi yapmış ustaların bile yanılması ve sizi de yanıltması mümkündür. Ayrıca boyadan ve değişenden dolayı oluşan değer kaybını tespit etmek, mekanik bir parçadaki gibi kolay değildir. Yoruma ve bakış açısına göre değişir. İkinci el arabalarda kesin bir piyasa rakamı olmadığı için, “boyalı olsa şu kadar olurdu” gibi kesin bir yargıya ulaşmak her zaman olanaklı değildir. 

Araba alımında karar vermeye yardımcı olmak üzere, konuyu bir örnekle açıklayarak daha net bir görüntü vermeye çalışalım:

Diyelim ki 2.el bir araba alacağız ve seçenek olarak önümüzde 40.000 TL satış fiyatı olan, aynı marka, model ve km.de 2 seçenek var. Fiyatları ve genel dış görünümleri aynı olduğu için karar vermekte kullanacağımız kriterleri oldukça azaltmış oluyoruz. İlk aracın mekaniği çok iyi durumda, bakımları Yetkili Servis’te eksiksiz yapılmış, herhangi başka bir arızası yok, garantili bir araba. Çepeçevre boyalı ancak boya kalitesi iyi. İkinci aracın herhangi bir boyası veya kazası yok, bakım ihtiyacı var, kliması arızalı, ön aksamdan ciddi ses geliyor, garanti verilemiyor, toplamda 2.000 TL masrafa ihtiyacı var. Bu durumda hangi arabayı almak daha rasyonel görünüyor? Teknik açıdan bakıldığında boya kalitesi iyi bir arabanın mekaniğinde de sorun yoksa tercih edilmesi gerekir. 2.000 TL masraf 40.000 TL’lık bir arabada ciddi bir orana tekabül eder, bu farkla bir üst araba almak tercih edilmelidir. 

İlk aracın değişen parçaları olması halinde de aynı düşünce geçerlidir. Ancak yetkili ellerde ve modern teknolojik imkanlar kullanılarak yapıldığının kontrolü gerekir. Ancak yaygın piyasa anlayışında birçok alıcı, “aracın yağını değiştiririm, sanayiden çıkma klima bulur, ön takımı da sonra yaptırırım mantığıyla ikinci aracı tercih etmektedir. Bu tercih mevcut piyasa koşullarında rasyonel gibi görünse de, araba alındıktan sonra yaşanan sorunlar hatalı bir karar verdiğinizi düşündürtebilir. Özellikle vurgulamak gerekir ki, garanti verilmeyen bir arabada, bildirilenin dışında bildirilmeyen hangi arızaların peşi sıra geleceğini kestirmek mümkün değildir. Garantili bir arabada da aynı durum vardır ancak ihtimal çok daha düşüktür ve çıkan sorun kapsam dahilinde ise mutlaka çözülür. 

Hava yastıklarını açılması (patlaması) da çoğu zaman yanlış anlaşılan bir durumdur. Bir aracın hava yastıklarının açılması, güvenlik tertibatının sorunsuz olarak çalıştığını kanıtlar. Kaza sonucu hava yastıklarının açılmaması hem ülkemizde hem de başka birçok ülkede üretici aleyhine dava konusu olmuştur. Hava yastığının yetkili servis tarafından monte edilmiş olması ve başka bir muhtemel kazada mekanizmasının çalışacağının bilinmesi yeterlidir.

Ülkemiz, henüz bilgi toplumunun gereklerini yerine getirerek karar verme konusunda yeterli adımları atmış bir yapıda değildir. Yerleşik bazı alışkanlıkların ve bilinen adıyla “şehir efsanelerinin” daha rasyonel gerçeklere yerini bırakmasının kısa vadede mümkün olmadığını biliyoruz. Ancak ülkemizde neden ve niçin sorularının, her geçen gün giderek daha çok sorulduğu da elle tutulan bir gerçek haline gelmiştir. Bu nedenle piyasa gerçeklerinin de orta ve uzun vadede değişmesi kaçınılmaz olacaktır. Alım kararlarında kısa vadeli ve sadece bugünkü şartları dikkate alarak hareket edilmemesi en isabetli davranış tarzı olacaktır.


GERİ DÖN